Sarah Ott, kilisedeki arkadaşlarının ve sağ görüşlü popüler bir radyo sunucusunun etkisiyle yıllarca iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğuna inandı.
Aşağıda kendi kaleme aldığı yazıda, iklim değişikliği inkarcılığından, temiz enerji savunucusu, çocuklara iklim değişikliği bilinci aşılamaya çalışan birine dönüştüğü kişisel yolculuğunu paylaşıyor.
Ott bu yılın BBC 100 Kadın listesinde yer alıyor.
Yıllarımı bilime inanmayan insanların arasında, iklimin değiştiğini ortaya koyan bilimsel verilerden şüphe ederek geçirdim.
Yanıldığımı anladığımda ise gerçekten utanmıştım.
Bu insanlardan uzaklaşmak, pek fazla arkadaşımın olmadığı bir dönemde bütün arkadaş grubumu geride bırakmak anlamına geliyordu.
Çok zor bir dönemdi benim için. Ama bilimsel gerçeklik de bir o kadar önemliydi.
Pensilvanyalı kömür madencilerinin bir aileden geliyorum ve annemle babam ben küçükken Florida’ya taşındı.
Daha uzak aile kökenlerimiz Polonya’da Katolik inanışından geliyor. Düzenli olarak kiliseye giden bir aileydik ama aynı zamanda bilimle de çok bağlıydık. Çünkü annem hemşireydi ve babam da mikroskop gibi bilimsel ekipmanlar satıyordu.
Küçük bir kızken doğayı severdim ve dışarıda çok zaman geçirirdim. Yaşadığım çevreye katkı için her zaman mahallemdeki çöpleri toplardım.
“İklim değişikliği” terimiyle ilk karşılaştığım zamanı hatırlıyorum.
1990’ların sonlarında ortaokuldaydım ve artan sıcaklıklarla ilgili bir makale okudum. “Bu gerçekten berbat olacak” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama aynı zamanda beni etkilemeyecek kadar uzak bir gelecekmiş gibi hissettiğimi de hatırlıyorum.
Üniversitede zooloji okumaya devam ettim ve fen bilgisi öğretmeni oldum.
Daha sonra kocam ve ben Georgia eyaletine taşındık ve şu anda iki kızımızla birlikte burada yaşıyoruz.
Kocam işten geç saatlere kadar eve gelmiyordu, bu yüzden her gün dört veya beş saatimi evde tek başıma geçiriyordum. Mutfakta sürekli muhafazakar radyo istasyonları açıktı.
Irk, LGBT hakları ve kadınlar gibi konularda tartışmalı görüşleriyle tanınan radyo sunucusu Rush Limbaugh’u her gün iki saat boyunca dinlerdim.
İklim değişikliğinin sadece bir aldatmaca olduğundan bahsediyordu.
O ana kadar katıldığım kilise gruplarında evrimle ile ilgili pek çok yanlış bilginin dile getirildiğini dinledim ama üniversitede evrim teorisi üzerine eğitim aldığım için bunu fark edecek donanıma sahiptim.
Ancak iklim değişikliği konusunda aynı beceriye sahip değildim.
Limbaugh’un Climategate ifadelerini duyduğumda iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğuna dair inancım pekişti.
Bu, East Anglia Üniversitesi’nin araştırmasını içeren bir tartışmaydı. Ancak çok sonra bu araştırmanın sonuçlarının çarpıtıldığını ve bağlamından çıkarıldığını öğrendim.
Climategate’i ilk duyduğumda, gerçekten ihanete uğradığımı hissettiğimi ve çevre hareketini gerçekten önemsediğim için bilim insanlarının bana yalan söylediğini düşündüğümü hatırlıyorum.
Climategate neydi?
2009 yılında bilgisayar korsanları, East Anglia Üniversitesi’nin (UEA) Norwich’teki İklim Araştırma Birimi’nden binlerce e-posta ve belge çaldı.
Korsanların elde ettikleri yazışmalar arasında, iklim değişikliğine dair kanıtları fazlalaştırmak için mevcut veriler üzerinde oynama yapıldığı intibası oluşturan az sayıda e-postayı fark etti.
Bu malzeme online olarak dolaşıma sokuldu ve yıllar boyunca üst düzey ABD’li politikacılar dahil olmak üzere iklim değişikliğini inkar edenler için kullanışlı bir malzeme haline geldi.
Bilim insanlarının gerçekleri çarpıttığı yönündeki iddiaları desteklemek için kullanıldı.
Yapılan bağımsız bir soruşturma, zan altında bırakılan Birleşik Arap Emirlikleri’nden bilim insanlarını temize çıkardı ve “dürüstlüklerinden şüphe duyulmadığı” sonucunu açıkladı.
İki kızımın doğumu ve sonrası, hoş ama bir o kadar da zor yıllardı. Çünkü doğum sonrası depresyon ve anksiyete de yaşamıştım.
Yaşadığım bu zor süreçte kendimi zihinsel olarak geliştirmek düşüncesiyle radyo dinlemeye yöneldim. Yemek yaparken, araba sürerken sürekli dinleme halindeydim ama Rush Limbaugh’nun yayını yalnızca birkaç saatti.
İşte dönüm noktası da bu şekilde geldi.
Kar amacı gütmeyen bir kamu yayıncısı olan NPR radyosunu açmıştım.
Hangi program olduğunu ya da tam olarak hangi örnek üzerinden konuştuklarını hatırlamıyorum ama iklim konusunu, sürekli dinlediğim kanallardan tamamen farklı bir şekilde ele aldıklarını hatırlıyorum.
Artık öncesinde dinlediğim haberlerin anlamsız geldiğini farkettiğimi hatırlıyorum. Bu kanallardan tamamen vazgeçmemi sağlayan da, doğum kontrol haplarını, kadınların rastgele cinsel ilişkiye girmek isteği ile ilişkilendiren bir yayındı.
Kısa bir süre sonra muhafazakar radyoyu dinlemeyi bıraktım ve diğer yayın organlarına yöneldim.
Öğretmenliği bıraktığımdan dolayı sosyal ağımın ne kadar sınırlandığını fark etmiştim. Okul içinde, dünyanın her yerinden, eşcinsel, heteroseksüel, muhafazakar ve liberal insanlarla birlikteydim.
O okul ortamı dışındaki tek çevrem kilisedeki grubumdu.
ABD’nin güney eyaletlerinde hakim olan Protestanlık inanışı, entelektüel bakışı göz ardı etme eğilimindedir.
Onların eşcinsel hakları da olmak üzere dünya görüşlerine birçok noktada katılmıyordum.
Ama o dönem tüm hayatım onlardı. Benim arkadaşlarımdılar ve çocuklarıma bakacak birine ihtiyaç duyduğumda yardım istediğim insanlar onlardı.
2016 ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump’a oy verdiklerinde o gruptan ayrılmam gerektiğine karar verdim.
Öğretmen olarak işime geri döndüm ve yeni arkadaşlar edindim.
Artık iklim değişikliği inkarcısı olmadığımı da fark ettim.
İnsanlarla konuştukça çoğunun benim duygularımı paylaştığını fark ettim; bu çok sağlıklı bir iyileşme süreciydi.
O andan itibaren sanki yeni bir hayata başlamış gibiyim.
İklimi koruyacak çözümleri ortaya koyan, Yurttaş İklim Lobisi adında partizan olmayan bir grup olduğunu öğrendim. Bir süre grubun Kuzey Georgia şubesine liderlik de ettim ve hâlâ gönüllü olarak onlar için lobi faaliyetleri yapıyorum.
Ayrıca genç öğrencilerime iklim değişikliğini, bilimsel olarak öğretebilmek için Ulusal Bilim Eğitimi Merkezi’nin bir parçası oldum.
İklim değişikliği kadar büyük bir konuda yanıldığımı kabul etmek gerçekten çok zordu.
Kömür madencilerinin soyundan gelen biri olarak aile geçmişime kara çalmak da istemedim. Büyükbabamın o dönemde insanların evlerini sıcak tutmak için yaptığı işten gurur duyuyorum.
Bu konuda farklı düşünmeyi öğrenmem gerekiyordu ve örnek olabileceğim sonucuna vardım.
Benzer yolculuklardan geçen insanlara karşı anlayışlı olmamız ve onları yargılamamamız gerektiğine inanıyorum.
İklim değişikliğine inanmamayı seçen insanlarla da sohbet edebilmek için, paylaştığımız diğer değerler üzerinden bağ kurmamız gerektiğini düşünüyorum.
Örneğin dindarlarla çocuklarımızın geleceği üzerinden ortak nokta bulunabilir. Başkaları ile de benzer bir ortak noktayı enerji bağımsızlığı üzerinden elde edebiliriz.
Ben inançlarım konusunda kırılgan olduğum dönemlerde, sığınabilecek yerler bulduğum için şanslıyım. Kendime hep muhtemelen diğer insanların da buna ihtiyacı olduğunu hatırlatırım.
Amerikalılar iklim değişikliği hakkında ne düşünüyor?
Pew Araştırma Merkezi’nin son verilerine göre Amerikalı yetişkinlerin çoğunluğu (%54) iklim değişikliğini büyük bir tehdit olarak tanımlıyor.
Ancak giderek büyüyen parti eksenli bir ayrım da var: Demokratlara oy verme eğilimindeki insanların %78’i bunun bir tehdit olduğuna inanırken, Cumhuriyetçilere oy verme eğilimi olanların yalnızca %23’ü bu şekilde düşünüyor.
Ancak insanların fikirlerini değiştirdiğine dair kanıtlar var.
2018’de Yale ve George Mason Üniversiteleri tarafından yapılan araştırmalar, Amerikalıların %8’inin yakın zamanda küresel ısınmaya ilişkin fikirlerini değiştirdiğini ve büyük çoğunluğunun bu konuda daha fazla endişe duymaya başladığını ortaya çıkardı.